Bitişikteki evden yine çığlıklar yükseliyordu. “Ben polisi arıyorum Mike, yeter artık. Her gece, her gece.” Televizyonun sesini biraz daha açan adam omzunu silkti. Kocasının aldırışsızlığıyla daha da canı sıkılan Betty hışımla telefona gidip polis merkezinin numarasını tuşladı. Şikayetini söyleyip adres verdikten sonra ön bahçeye bakan camın önünde beklemeye başladı. Noel’e daha bir aydan fazla olmasına rağmen yolun karşısındaki bazı evlerin önünde ışıklı geyikler, pencereye tırmanan Noel babalar, yanıp sönen renkli ışık zincirleri vardı. Tam karşıdaki evin önünden kenarları ışıklandırılmış bir bayrak sallanıyordu. “İçip içip kadına sarıyor aylardır. Çocukları da dövüyor mu dersin?” Daha sözünü bitirmeden yan bahçenin duvarındaki karaltıları fark...
ilk eczane eczacımız:Fatma Belkıs Derman
Her güne bir kadın köşemde meslektaşım ve farklı yıllarda olsa da lise arkadaşım olan bu cesur ve öncü kadını daha önce neden paylaşmadım bilmiyorum. Yine de zararın neresinden dönülse kardır diyerek bugün sizlere eczacılığın kadın mesleği – her nedense ve mesleklerin cinsiyeti olmadığı inancım yüzünden hiç katılmasam da- olarak benimsenmesinde büyük payı olan Belkıs hanımdan söz edeceğim. 1906 da İzmit’te doğan Belkıs Osmanlı imparatorluğunun son yıllarının karmaşasında ve birinci büyük savaşın gölgesinde büyümüş; Erenköy Kız Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde eczacılık eğitimine başlamıştır. Kendi ülkesinde tıp eğitimi alabilme olanağını dönemin koşullarına borçludur Belkıs Hanım. Çünkü Şuray-ı Devlet 1898...
zeus ne yapsın 9
Zeus gözlerini masanın üstündeki makete dikmişti. Pürdikkat. O kadar dalgındı ki Hera’nın geldiğini fark etmedi. Kadın usulca yaklaşıp iki eliyle kocasının gözlerini kapadı, kulağına eğilip bil bakalım ben kimim diye fısıldadı. Zeus tombul parmaklarıyla kadının kalçasını sıvazlayıp bunu bilemeyecek ne var zilli, sen en sevdiğimsin diye cevapladı. Hera bu kaçamak cevabı yutmadı tabii. “Öyle değil seni kurnaz, adımı söylemen lazım.” Sevgilim, canımın içi, tatlım. Yorma beni, işim gücüm var. Tanıdım işte sensin.” Zeus zaman kazanmaya çalışırken ipek kumaşı yoklamayı sürdürüyor, altındaki diri gövdenin hangi kadına ait olduğunu anlamaya çalışıyordu. Birkaç sorudan sonra kocasının ağzından laf alamayacağını anlayan Hera ellerini indirdi....
EN HAKİKİ MÜRŞİT – CEM SAY
Bugünlerde keyfi yerinde, huzurlu, erinç içinde yaşayanlarınız var mı, tavşan kanı çayınızı soğukta hayatta kalma mücadelesi verenleri düşünmeden yudumlayabiliyor musunuz bilmiyorum. Ben hemen hemen her yıl şubat ayında yaşadığım ve yazdan kalma depolarımın boşalmasına yorduğum depresyonun dibine vurmuş durumdayım. Bunun için özel nedenlerim de var ama böyle saçma sapan bir gündemin ortasında yaşayıp da ağız dolusu gülebilenler, gerçekten mutlu hissedenler varsa şaşarım. Son yıllarımız bu kadarı da olmaz artık dediğimiz her şeyin bir bir gerçekleştiğine tanık olmakla geçti, geçiyor. İşin kötüsü aydınlık günler de yok ufukta… Beterlerine hazırlanıyoruz, nasıl olacaksa… Cem Say’ın kitabını içeriğinden çok, fıkradaki karınca gibi tarafım belli...
Gökten Düşen Elmalar Masalı
Bugün sizlerle paylaşacağım kitap edebi bir eser değil. Kurmaca kesinlikle değil. Yazılmasını yıllardır beklediğim, okumak için sabırsızlandığım tarihi bir belge: Bursa Ecza Koop’un kuruluş öyküsü… Eczacı meslektaşlarımın çoğunun yakından tanıdığı, hiç değilse adına aşina olduğu bir kuruluş olduğundan mutlaka ilgilerini çekecektir ama bana sorarsanız unuttuğumuz ya da bizlere özellikle unutturulan değerlerin güzelliğini anımsatması açısından herkesin okuması gereken bir kitap. 1981 yılının sonlarında eczanemi açtığımda, kuruluşunun üstünden sadece iki yıl geçmiş olmasına karşın, Bursa Ecza Koop başlangıç sancılarını atlatmış, benim gibi sermayesi olmadan, Halkbank’ın verdiği küçük bir krediyle yola koyulmaya çabalayan meslektaşlarına hiç bir ecza deposunun sağlamayacağı desteği verebilecek kadar büyümüştü....
Kapı -Magda Szabo
Hiç bitmesin dediğiniz kitaplar vardır. İstemeye istemeye geldiğiniz son sayfada, satırda kalıp kurgulanmış dünyasından çıkmamak için direnirsiniz; belki başa dönüp hiç değilse birkaç sayfasını yeniden okur, altını çizdiğiniz bölümlere yeniden göz atarsınız. Okuduğunu sürece gündelik yaşamınızdan daha sahici olmuştur romanın dünyası. Gündelik zorunlu işlere döndüğünüz de de zihninizde sürüp giden hikayesiyle size çevrenizdekilerin anlayamayacağı bir dalgınlık, uyurgezerlik yaşatır. Ve onun ardından elinize alacağınız her kitabın yavan geleceği düşüncesiyle bir türlü başka okumalara geçemezsiniz. Magda Szabo’nun Kapı isimli romanı işte bu tür bir kitap… Kitap kurdu bir arkadaşımın önerisiyle keşfettiğim yazarın dilimize çevrilmiş tüm kitaplarını okumak niyetindeyim. Çünkü çok sevdim. Dilini,...